Browsing Category

Farkındalıklar

Farkındalıklar

Yalnızlığı çok büyüttük gözümüzde,

Yalnızlığı çok büyüttük gözümüzde,
sonsuz bir uçurumun kenarında sanmamalıydık kendimizi
ya da kızgın güneşin altında bir çölde kaybolmuşluk hissi kaplamamalıydı içimizi

Doğumdan ölüme uzayan ince çizginin üzerindeki duraklardı diğer insanlar
bazen çok sevip bir gece daha kaldık bazılarında
bazen de hiç beklemeden hızlıca yola devam ettik.

Hiçbir zaman yolun kendisi duraklar olmadı, olmayacak da
Yolun kendisi ruhumuzdu, sıska bir bedene saklanmış olan

Bir gün yol bitecek ve sonsuz bir yola götürecekti bizi,

Yalnızlığı çok büyüttük gözümüzde,
Bedenle ruhun arasında tek bir şeye dahi yer yoktu
Boşluk da yoktu aslında

Kirlendi insan,
Kirlendikçe ruhundan kaçtı,
Öyle çok kaçtı ki, ruhu ile arasına başka insanlar alarak örtmeye çalıştı kirlenmişliğini…

Farkındalıklar

Ne güzeldir doğum…

Eğer yapılanlar hedefe yakınlaştırmıyorsa,
hedef değildir aslında yanlış olan,
yaptıklarındadır insanın doğruyu içermeyenler,

Doğum ne güzeldir,
sıfır doğarız,
sıfır gideriz uzunca süre,
ağlarız,
yemek isteriz, kucağa alıp severler çoğu zaman, susmamızı beklerler,
elimizi yakarız belki de dokunmamamız gerekene yakınlaştığımızda
yürekler yakar, hem ağlar hem ağlatırız bazen de bilmediklerimizle
uyumayız anlatamadıklarımızla
uyutmayız kolayca yapamadıklarımızla

doğum ne güzeldir,
hiçbir şey bilmeyiz de,
öğrenemeyiz de uzunca süre,
gözlerimiz bile açılmaz bir zamana kadar,

Duyar da anlamlandıramayız,
ne de onlar anlar anlatmaya çalıştıklarımızı,

doğum ne güzeldir,
doğru olmayanların içinde boğuşup durur da,
doğruyu ararız,
aslında aramayız da belki,
ama deneriz,

Elimiz yanar da o kızgın sobada,
yine dokunmaya çalışırız,

bir kaplumbağa misali
sonu gözükmeyen yola çıkar da,
bir saniye durmayız,

Konfüçyus’un dediği gibi;
Hiç durmadığımız sürece ne kadar yavaş gittiğimizin önemi yoktur…

Belki bir ömür alır hedefe ulaşmak,
çoğunda ömür bile yetmez,
ama yürür,
bir an şüphe etmez,
hızla geçen arabaların ortasına atarız kendimizi bir kaplumbağa misali,

Ne demiştik;
Eğer yapılanlar hedefe yakınlaştırmıyorsa,
hedef değildir aslında yanlış olan,

yolunu değiştir,
kızgın güneşin ortasında, hızla geçen arabaların arasında yaşamı dahi ölüme değiştir de,
Hedefini baki tut…

Ne kendini, ne hedefini,
yaptıklarını değiştir,

Ne güzeldir doğum,
ölüme gideceğini bilirsin de,
denemekten vazgeçmezsin,

Ne güzeldir doğum,
Ne güzeldir ölüm,

Ne güzeldir ikisi arasında kalanlar…

Farkındalıklar

Benim hatam ya senin hatansa?

İnsanı diğer varlıklardan ayrıştıran öğrenebilme yeteneği iken,
neden hatalarından ders alma konusunda bu kadar ısrarlıdır?

Hata dediğimiz neydi ki?
kim koydu,
kim belirledi,
nerede yazıyor,
kim bastı mühürü bu doğrudur, şu hatadır diye?

Hata dediğimiz şey birilerinin varsayımlarından ibaretse eğer,
kim kimi hata yaptın diye sorgulayabilir ki?
Senin hata gördüğün, benim doğrumsa,
hatadan ders almayan kim?
her seferinde kendi varsayımlarınla yargılayan sen?
Yoksa her seferinde aynı şeyi yapan ben?

Sahi doğru, yanlış, hata, başarı, başarısızlık…
Kim belirliyor bunları?

Farkındalıklar

Belki de…

Anlayabilirdi belki,
dinleseydi eğer

Belki de kulakları duymaz olmuştu,
egosunun çığırtkanlığı içerisinde

Yenilmez sanıyordu kendini,
ölüme henüz çare bulunamamışken

Kazanıyordu belki,
kaybettiklerini farketmeden

Konuşuyordu durmaksınız,
hayatının anlamsızlığını örtmek için belki de

Kötü değildi aslında,
iyiliğini de yitirmemişti,
kaybettiklerini saklama uğraşıydı tüm bunlar,
kazandıklarının gölgesinde…